reklam
Ana Sayfa Sür Manşet, Yazarlar 17.02.2023 1374 Görüntüleme
Mehmet Mahmut YILDIZ

ŞAHLANIŞ HAREKETİ GENEL BAŞKANI

DEPREM SONRASI…

Öncelikle bütün vatandaşlarımıza başsağlığı tüm kayıplarımıza Allahtan rahmet, bedenen ve ruhen yaralı olanlara şifa, yakınlarını, yuvalarını, her şeylerini kaybeden tüm kardeşlerimize sabır diliyorum.

Bu büyük felaketle ilgili bir değerlendirme yapmam gerek. Bu depremle ilgili kesin olan bir gerçek var. Bu iktidarın da kendini savunmak için sık sık başvurduğu depremin boyutları. Bu deprem bizim için yüzyılın en büyük felaketi. Büyüklük olarak 1939 Erzincan depreminden geride olsa da etkilediği alan ve yıkım açısından onun çok çok üzerinde. Bu felaketin altından kalkmak oldukça zor olacak. Bu konuyu peşin olarak kabul etmiş olsak da bunun bir bahane olarak kabul edilmesine, kullanılmasına asla olumlu bakmıyorum.

Böyle bir günde diye başlayan ve eleştiriyi kabul etmeyen, ötelemeye çalışan hiçbir yaklaşımı haklı görmüyorum. Asıl böyle bir günde sorumlulara hesap soracağız, onları sorgulayacağız, yargılayacağız ki hatalarını anlasınlar, yanlışlarını görsünler ve düzelme yoluna girsinler. Depremin sorumlusu iktidardır diyen yok elbet. Ancak bu boyuttaki bir yıkımın ve bu boyutta ki bir can kaybının varlığından ilk derecede iktidar sorumludur. Çıkarılan imar barışlarından, hiçbir eğitimi olmayan insanlara müteahhitlik belgesi verilmesinden elbette ki iktidarlar sorumludur. Tek başına Türkiye’de 450 bin müteahhit var. Bu tüm dünyadaki müteahhit sayısından fazla.

Bu yıkımın en büyük sorumluları arasında müteahhitler başta gelse de onları günah keçisi yapıp da diğer sorumluları aklamak olmaz. Belediyeler, kontrol görevlileri ve çevre şehircilik müdürlükleri de sorgulanmalı, yargılanmalıdır. Elbette günü kurtarmak, kısa yoldan başını sokacak bir konuta sahip olmak için her olumsuzluğu yapmaya hazır, binanın sağlamlığından çok süsüne önem veren vatandaş modeli de sorgulanacaktır. Ancak vatandaş, müteahhit, mühendis ahlaken zayıf, rüşvetçi olabilir. Ancak devlet bunlara göz yummadıkça bunların hiçbiri keyfine göre davranamaz. Dolayısıyla asıl sorumlu hükümet yetkilileridir. Deprem sonrası yaşananlar konusunda maalesef hükümet sınıfta kalmıştır. Bütün illerde teşkilatı bulunan, hangi durumda kimin nerede hangi görevi yapacağı belirlenmiş olan 58 yıllık Sivil Savunma Genel müdürlüğünü kapatan ve 7.300 kişilik AFAD’a dönüştüren iktidar elbette başarısızdır. Bir felaket durumunda en hazır kurum olan silahlı kuvvetler depremden 36 saat sonra ancak devreye girebildi. Onlar devreye sokulsaydı kurtarma ve sonrası sağlık, beslenme, barınma gibi hizmetler, daha hızlı ve organize olarak yürütülebilirdi. Ortada ikinci gün akşamına kadar ne güvenlik ne de kurtarma anlamında polis vardı.

Her işi illa AFAD yapacak inadı kuru bir inattı. Çünkü AFAD o yeterlilikte değildi. Herkes AFAD’a AFAD cumhurbaşkanını ağzına baktı ve yazık ki bu da büyük aksaklıklara neden oldu.

İktidar mensup ve sözcülerinin depremden sonraki kurtarma öncelikleri maalesef canlar değil de iktidarın itibarı oldu. Alıştıkları ayrıştırıcı, saldırgan dilden vazgeçemediler. Kendilerinden saymadıkları grup, dernek, kurum, belediyelerin yardımlarını görmezden gelmekle yetinmedi engellemeye kalktılar.

“Vatandaş Kızılay’a, AFAD’a neden güvenmiyor, neden bir sivil organizasyona daha çok güveniyor?” sorusunun cevabını arayacak yerde o güvenilir kişi ve kurumları küçültmeye çalıştılar. Medya yandaşıyla muhalifiyle sahadaydı ancak orada da durum çok hoş değildi. Sahanın mutlak hakimi olan iktidar medyası hep asrın felaketinden insan kurtarma destanları yazdı. Muhalif medya ise kusur aradı; bulmak için de çok yorulmadı, çünkü her yer kusur doluydu.

Yaralar sarılır, ama yıllar sürer. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz elbet. Cumhurbaşkanının dediği gibi bir yılda konutlar yeniden yapılamaz. Bunu önceki küçük çaplı depremlerden biliyoruz. Bundan sonrasını düşünüyorsak devletin imar konusunda tavizsiz olması gerekir. Para için imar affı gibi sorumsuzluklar tarihe gömülmelidir.

Bu deprem sırasında kimsenin dikkatini çekmeyen bir konuyu gündeme getirmeliyim. Deprem köyleri de vurdu. Ama sorun o değil. Köydeki vatandaş bile açlık, susuzluk ve barınma sıkıntısı çekiyorsa bu bizim köyleri öldürdüğümüzün en çarpıcı fotoğrafıdır. Köylünün bile birkaç günlük yiyecek, içeceği yoksa bu nasıl köylüdür. Market müşterisinden köylü olmaz. Köyleri yeniden asıl kimliğine kavuşturmalıyız.

Bütün gecikmelere, engellemelere, beceriksizliklere rağmen yalnız ülkemizin değil dünyanın her tarafından gelen profesyonel, amatör tüm kurtarma görevlilerine, karınca kararınca yardıma koşan yüce gönüllü insanımıza ne kadar minnet duysak azdır. Bu deprem bize bir şeyi çok sert bir biçimde söylemiştir. O söze kulak vermek gerek. Sen fani bir kulsun ey koltuğunun büyüklüğüne aldanıp gaflete dalan ve kibrine mağlup olan adem oğlu. Yönetim tarzında liyakat, meşveret ve adalet yoksa sen bir hiçsin. Bunu asla unutma!

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb