reklam
reklam reklam reklam
Ana Sayfa Sür Manşet, Yazarlar 27.07.2021 1594 Görüntüleme
Mehmet Mahmut YILDIZ

ŞAHLANIŞ HAREKETİ GENEL BAŞKANI

PLAN MI DEDİNİZ… O NE DEMEK…!

Planlama, başarının temel şartlarındandır. Kişiler şahsi işlerini önceden planladıkları, belli bir takvime bağladıkları oranda başarılı olurlar. Köylü hangi ürünü ekerse daha çok ürün alacağını, esnaf ve sanayici, hangi mala ya da alana yatırım yaparsa daha çok gelir elde edebileceğini planlar. Fert bazında bu kadar önemli olan planlamanın söz konusu devlet olduğunda daha büyük bir önem arz edeceği açıktır. Bu nedenledir ki devletler, kısa ve uzun vadede geleceklerini planlamak zorundadırlar.

Devletler daha çok 5 yıllık planlar hazırlasalar da aslında planlama daha uzun vadeleri kapsayacak biçimde yapılmalıdır. Planlama, ülkelerin coğrafyası iklim şartları, nüfus yapısı ve uluslararası ilişkiler göz önünde bulundurularak yapılır. Ülkenin kısa ve uzun vadedeki ihtiyaçları, planlamanın temelini oluşturur. Devletler yalnız kendileri için değil, toplumun her kesimi için de plan yapmak zorundadırlar. Tarım kesimindeki nüfusun neleri ekeceği, sanayicinin hangi alana yatırım yapacağı, aynı zamanda devletin sorunudur.

Memleketimiz planlama noktasında nerededir peki? Bu sorunun cevabı, bilmem kaçıncı kez açılan bilmem ne paketinden, bilmem kaçıncı kez uygulanan vergi, ceza, kara para affından ve atanamayan üniversite mezunlarının, işsizlerin sayısından bellidir.

Bir iktidar düşünün ki durmadan üniversite açsın. Onlara güzel binalar yapsın; ama içine koyacak öğretim elemanının planlamasını yapmasın. Memleketin çocuklarını bu okullarda 4-5 yıllık bir eğitimle oyalasın; ama elinden hiçbir iş gelmeyen, masa başında görev bekleyen vasıfsız eleman yetiştirsin. Bir iktidar düşünün ki nüfus artış hızı, dağılımı belli değilmiş gibi yüze yakın eğitim fakültesi açsın; ama oralardan mezun yüz binlerce genç, ev kızı ev erkeği olarak atama beklesin. Aynı durum hemen her meslek dalında da yaşansın.

Bir iktidar düşünün ki onlarca mesleki ve teknik eğitim fakültesinden binlerce mesleki ve teknik öğretmen mezun etsin; ama yeni meslek okulu açmasın. Bu öğretmenlerin atamalarını yapmasın. Sonra da kalkıp en yetkili ağız olan cumhurbaşkanı memlekette yetişmiş insan gücünün yokluğundan şikâyet etsin.

Geçen hafta, sayın Cumhurbaşkanının memleketi Rize ve komşu il Artvin sel bölgesindeki yatay mimari, dikey mimari edebiyatını dinledik. Yamaçlara çok katlı ev dikenlerden, ağaçları kesip çay bahçesi yapanlardan, çaya atılan aşırı gübreden dem vurdu. Ertesi gün de kalifiye eleman yetiştirilmemesinden şikâyet etti.

Sorumlusunu söylemeye dili varmasa da söyledikleri gerçekti elbet. Çünkü yıllardır betona uğruna aşk şiirleri yazılmıştır bu topraklarda. Uzun zamandan beri istihdam planlaması yapılmamıştır. Hangi dallarda ne kadar elemana ihtiyaç duyulacağına dair bir belge yoktur ellerinde. Hükümet aklı, bakkalınki gibi çalışmıştır. “Üniversite açarız 50 kişi çalışır. 500 öğrenci kaydolur. Kişi başı ayda en az 750 lira harcarlar. İlçe halkının esnafının cebine ayda 375.000 lira girer.” İyi de bitiren ne olacak, nerde çalışacak? Bunlara cevabınız yoktur elbet. Olmadığı için de hakkını arayanı azarlayarak üste çıkmaya çalışırsınız. Görünüşte bunu başarırsınız da kangrenli uzuv içten içe çürümeye başlar. Sizden umudu kesen gençler %70-80 oranında yurt dışına kapağı atma hesabı yaparlar.

Sayın Erdoğan, sanki 20 yıldır ülkemizden binlerce kilometre uzakta, her türlü iletişimi kesik bir adada sürgünde yaşıyormuş da affedilerek ülkesine dönüp cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtulmuş gibi konuşuyorsunuz. Bu ülkede nerdeyse çeyrek asırdır yaşanan her sıkıntının arkasında az ya da çok siz varsınız sayın Erdoğan. O binalar gözünüzün önünde teşviklerinizle yükseldi. “Amerikalı artistler gökdelenlerimize bayıldı.” türünden masallar anlattınız bize. Her tarafı AVM ile doldurdunuz. Belediye başkanınız” Ümraniye yükseliyor.” Afişleriyle doldurdu her yanı, o da sizin gibi göğe çakılan kazıkları yükselmek sandı. Bunların hepsinin altında imzanız var sayın Cumhurbaşkanı ve suçluyu da bizzat siz ilan ettiniz.” Bu kente ihanet ettik!” dediniz. Doğaya, çevreye ihanetiniz yalnız İstanbul ile sınırlı kalsaydı keşke. Her köşesi fotoğrafınızla şereflenen Rize’de ve tüm Karadeniz sahilinde gördüğünüz manzara da aslında sizin görüntünüzdür. Rize’deki 15-20 katlık binaların çoğu doldurulan denizin üzerinde yapıldı. Denizden arsa çaldığını sandı uyanık hemşerileriniz. Kendinizi hizmetlerine adadığınız anlı şanlı müteahhitler, polis ve jandarma himayesinde derelerini çaldılar memleketimin. Hırsızları korudunuz memleketin asıl sahiplerini değil.

Kimse size bu ülkenin son 19 yılında her konuda tek söz sahibi olduğunuzu ve ülke manzarasının kendi eseriniz olduğunu söylemiyor mu acaba?

Yoksa onlar söyledikleri halde siz inatla ve ısrarla toplumun aldanma kapasitesini ve sabrını mı test ediyorsunuz?

Naçizane tavsiyem, fazla zorlamayın, koparırsınız!

Mehmet Mahmut Yıldız Şahlanış Hareketi Genel Başkanı

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb