reklam reklam
Ana Sayfa Sür Manşet, Yazarlar 26.04.2024 267 Görüntüleme

23 Nisan Gururumuz ve Çocuklarımız

Mandacıların, hilafetçilerin ve küresel maşaların keyfine bırakılamayacak kadar önemli bir gün olan 23 Nisan 1920 tarihi, Türk ulusunun iradesini temsil eden Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilan ettiği tarihtir… Gururla kutluyor, aziz Türk milletine saygılarımı sunuyorum.

Büyük Önder M. Kemal ATATÜRK, “Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela biz kendi benliğimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim. Bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin avıdır.” Sözleriyle gelecek kuşaklara ışık tutmuştur.

Osmanlı’nın yıkılışının ardından kurulan milli devletimizin temellerini oluşturan, 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim gibi bayramlarımız, kutlanmasında en ufak bir tereddüt olmaması gereken günlerdir. Ulusal bayramlarımız, Türk Ulusu olarak bizim onurumuzdur, gururumuzdur. Ulus olarak topyekûn katılımla ve coşkuyla kutlanması gereken günlerdir.

Buna rağmen 21.nci yüzyılın ilk çeyreğini tamamladığımız bugünlerde hala, Milli Bayramlarımızın önemini, Cumhuriyetin nimetlerini ve Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün değerini anlayamamış hasta ruhlu, bazı zavallılar neye ve kimlere hizmet ettiklerinin farkındalar mı acaba?

Büyük önder ATATÜRK, senin namus, şeref ve haysiyetini kurtarmış, padişahın kulluğundan herkesin yasalar karşısında eşit hak ve hukuka sahip birey olmanı ve dünya milletleri arasında saygın bir yer almanı sağlamış ama embesil beyinli bazıları hala bunu idrak edemiyor… Kerameti kendinden menkul birtakım yobazların dediğine itibar ediyor, milli bayramlarına bile sahip çıkmaktan imtina ediyor. Unutulmamalıdır ki, “Milli Bayramlarını Kutlamayan Milletler, Dini Bayramlarını Kutlayacak Vatan Bulamazlar…”

Her türlü risklere karşı savunmasız durumda bulunan çocukların korunması, sağlıklı olarak doğup büyümeleri, kız ve erkek çocuk ayrımı yapılmadan eğitim almaları, her türlü barınma sorunlarının çözülerek huzurlu bir ortamda yetişmeleri, aile sevgisi ile büyümeleri, yoksulluğun önlenerek yaşam kalitelerinin yükseltilmesi günümüz toplumlarının en önemli sosyal sorunlarından biri olmuştur.[1]

Çocuk işçiliği iktisadi bir mesele olmanın ötesinde tanınmış temel haklar temelinde bir sorundur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Tarafından 1989 yılında benimsenen ve Türkiye’nin, 1995 yılında uygulamaya başladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılmaktadır (md.1).

Çocuklarımız adına 1920’den bugüne kadar geldiğimiz yol pek iç açıcı değil. UNICEF, Türkiye’de Çocukların Durumu Raporları gerçekleri gözler önüne seriyor:

2022 yıl sonu itibarıyla, Türkiye nüfusu 85 milyon 279 bin 553 kişi iken bunun 22 milyon 578 bin 378’ini çocuklar oluşturdu. Çocuk nüfusun %51,3’ünü erkek çocuklar, %48,7’sini kız çocuklar oluşturdu. Birleşmiş Milletler tanımına göre 0-17 yaş grubunu içeren çocuk nüfus, 1970 yılında toplam nüfusun %48,5’ini oluştururken bu oran 1990 yılında %41,8 ve 2022 yılında %26,5 oldu.[2]

[3]2014’te yapılan geniş ve bilimsel bir çalışmada 0-8 arası çocukların yüzde 74’ünün duygusal şiddet, yüzde 23’nün fiziksel şiddet gördüğünü tesbit etmiş.

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yapılan ülke çapındaki bir araştırmaya göre Türkiye nüfusunun yüzde 2.58’i engellidir. Çocuklar, engelli nüfus içinde önemli bir orana sahiptir. Araştırmalara göre 2002 yılı itibariyle 0-9 yaş grubundaki çocukların yüzde 1,54’ü ve 10-19 yaş grubundakilerin yüzde 1,96’sı bir şekilde engellidir. Bu oranlar, erkek çocuklar söz konusu olduğunda yüzde 1,70 ve yüzde 2,26 ile daha yüksektir. Verilen sayılara kronik hastalar dahil değildir. 0-9 yaş grubundan çocukların yüzde 2,60’ı ve 10-19 yaş grubundan çocukların yüzde 2,67’si kronik hastadır.

“Çocuk Gelinler” adlı rapora göre, Türkiye Avrupa ülkeleri arasında erken evlilik oranı yüzde 17 olan Gürcistan’ın ardından yüzde 14 oranıyla ikinci sırada yer alıyor.[4]

Türkiye’de gayri resmi rakamlara göre en az 80 bin çocuğun sokakta yaşadığı tahmin ediliyor. Bu çocukların sayılarının artması ailelerin artan yoksulluğunun etkilerine en görülür tepkidir.

Türkiye’de kentlerin sokaklarında yaşayan ve/veya çalışan çocuk sayısı son dönemde gözle görülür biçimde artıyor… Türkiye’de 2012 yılı verilerine göre 6-17 yaş arasında 893 bin çocuk çalışmaktaydı.

Yoksul çocukların ileride yoksul yetişkinler olma olasılığı yüksektir. Yoksulluğa maruz çocuk oranı, aynı durumdaki yetişkinlerin oranından daha yüksektir. 15 yaşından küçük çocukların neredeyse dörtte biri ulusal yoksulluk sınırı altındadır – kırsal kesimde ise bu oran beşte ikinin üzerindedir.

Bunların dışında başta Suriye olmak üzere Irak, İran, Somali, Afganistan gibi bazı ülkelerde yaşanan iç savaş, terör, yoksulluk, işsizlik, açlık, kötü hayat şartları vs. nedeniyle BMMYK verilerine göre Türkiye sığınma talebiyle gelenlerin içindeki çocuk sayısında dramatik sayılar vardır.

Uluslararası hukuk alanında çocukları koruma altına alan önemli bir sözleşme olan ve 140 ülkenin imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesiyle, bu ülkelerin her biri, çocukları, sözleşmenin gerektirdiği şekilde koruma altına almayı kabul etmiştir.

Bunlar önümüzdeki yılların çözüm bekleyen önemli problemleridir. 23 Nisan’a ve milli bayramlara çarpık bir zihniyetle bakanlara Atatürk’ten ders alarak bunları düşünmelerini tavsiye ederim.

Süheyl ÇOBANOĞLU

RUBASAM Bşk. V.

[1]https://www.unicef.org/turkiye/media/17591/file/2022%20T%C3%BCrkiye%20%C3%87ocuk%20Ara%C5%9Ft%C4%B1rmas%C4%B1%20.pdf

[2]https://www.unicef.org/turkiye/media/17591/file/2022%20T%C3%BCrkiye%20%C3%87ocuk%20Ara%C5%9Ft%C4%B1rmas%C4%B1%20.pdf

[3] www.ailecocuksiddet.info/RAPOR.pdf

[4] Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK)

 

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb