reklam
reklam reklam reklam
Ana Sayfa Sür Manşet, Yazarlar 29.07.2022 1004 Görüntüleme

30 Ağustos Zaferi Yaklaşırken

20.nci yüzyılın başında 1911-1912 Trablusgarp Harbi, 1912-1913 Balkan Savaşları ve 28 Temmuz 1914 tarihinde başlayıp 11 Kasım 1918 tarihinde sona eren Birinci Dünya Savaşı ekonomik, askeri ve siyasi anlamda çok büyük kayıplara yol açmış, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesiyle kayıtsız şartsız teslim olup toprakları işgal edilen Osmanlı Devleti, siyasal ömrünün sonuna gelmişti.

Halk uzun yıllar süren savaşların getirdiği yıkım ve yokluk içinde perişan haldeydi. Neredeyse her evde bir şehit ve gazisi olan insanlarımız, bitap düşmüş umutsuzca yabancıların merhametinden medet umuyordu. Fakat işgalciler yüzyıllardır biriktirdikleri öfke ve hınçla Türk’e kefen biçmekten başka bir şey düşünmüyordu.

15 Mayıs 1919’da İngilizlerin desteğiyle Batı Anadolu’yu işgal etmek amacıyla İzmir’e çıkan Yunan askerlerinin elindeki Yunan bayrağını öpen İZMİR METROPOLİTİ HRİSOSTOMOS, ilk işgal taburunu, abartılı bir törenle “takdis “etti, tuz serpti ve onlara şöyle hitap etti:

“Asker evlatlarım, Elen çocukları! Bugün ecdat topraklarını yeniden fethetmekle, İsa’nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. Bu uğurda ne kadar Türk kanı döküp, içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız. Ben de bir bardak Türk kanı içmekle onlara karşı kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım. Haydi, buyurunuz, bütün Azizler sizin arkanızda olacak. Atalarınızın toprakları sizleri bekliyor…”

Gizlemeye gerek duymadıkları bir coşkuyla evlerini, işyerlerini düşman bayraklarıyla donatıp, işgali alkışlayan Osmanlının Hıristiyan uyrukları, kendileriyle yıllarca ekmeğini bölüşmüş Türk komşularını aşağılamakta, alaya almaktadır.  İşgal namlularının altında Saltanat ve Hilafet makamına kurulmuş Vahdettin; “Umutlarımı Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım” dese de İngiliz diplomatlarına ve komutanlarına Londra’ dan verilen talimat bambaşkadır: “Türklere yüz verilmeyecek ve ağır şekilde cezalandırılacakları kuşkuya yer bırakılmayacak şekilde kendilerine anlatılacaktır”. İstanbul sokaklarından, hele Pera’dan, Tatavla’dan üniforma ile geçme gafletinde bulunan Türk polislerinin, subaylarının apoletleri sökülmekte, şapkaları kapılmakta, ay yıldızları üzerinde tepinilmekte, işgalci bayraklarına, askerlerine selama zorlanmaktadır. (1)

Batının “şark meselesi” ana fikri çerçevesinde Balkanlar’da Hristiyanların ayaklanma ve katliamlarından, Ortadoğu’da Hristiyan İngilizlerle birlik olan sözde din kardeşimiz Arapların kalleşliğine, Yunanlıların megalo idea’sından, Doğu Anadolu’da Ermeni, Karadeniz’de Pontus, batıda padişah destekli gerici ve işbirlikçi, güneydoğuda bölücü ihanetlerine kadar yedi cephede savaşan Mehmetçikler, her türlü yokluk ve yoksulluğa büyük bir özveriyle göğüs germişlerdi.

19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Çanakkale Kahramanı Gazi Mustafa Kemal Paşa (ATATÜRK) ve silah arkadaşları önderliğinde Kurtuluş Savaşının ilk adımı atılmıştı. Alçaklıkta sınır tanımayan bazı soyu bozukların “keşke Yunan kazansaydı” temennilerine ve maalesef işgal altındaki İstanbul Hükümetinin İngilizlerle iş birliği yaparak Milli Kuvvetleri engelleme çabalarına rağmen, Türk Milletinin asil evladı kahraman Mehmetçikler, Yunan saldırılarını durdurtmuş, Büyük Taarruza hazırlanmaktaydı.

26 Ağustos 1922, saat 06’da Büyük Taarruz, Yalova, Bilecik, Eskişehir, Afyonkarahisar, Denizli, Aydın, İzmir illeri ve içinde kalan bölgede yani tüm cephe hattında aynı anda başladı.  5.nci Süvari Kolordusu da 26 Ağustos sabahında Yunan ordularının arkasına sızmış ve Afyon-Dumlupınar tren hattına 3 yerden hasar verdi. Bu Türk kuvvetlerinin moralini yükseltirken Yunan kuvvetlerininkini düşürmüştür. Günün sonunda ise Afyon tamamen Türkler tarafından geri alınmıştır. Bu başarılardan Türk halkı da haberdar edilmiş ve ülke çapında bir coşku baş göstermiştir.

Büyük kayıplar veren Yunan ordusu, dağınık ve bozguna uğramış bir şekilde geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu geri çekilişin ardından Türk kuvvetleri tarafından dikkatlice takip edilmiş ve Dumlupınar’da sarılmıştır. Türk Ordusu kısa sürede kontrolü ele geçirmiş ve askeri mevzilerin çoğunu hakimiyeti altına almıştır. Yunan kuvvetlerinin küçük bir kısmı kaçmayı başarabilmiştir. Dumlupınar’daki muharebe sonrasında esirler, birçok oranda piyade tüfeği, makineli tüfek ve askeri malzeme Türk Ordusu tarafından ele geçirilmiştir. Bu muharebeyi Mustafa Kemal Atatürk çok yakından, cephenin önlerinden yönetmiştir.

Yunanlılar geri çekildikleri köy ve kasabalardaki yapıları yakmış, talan etmiş; üstüne üstlük bu yerlerde korkunç katliamlara sebep olmuşlardır. Ege’deki Yunan tehdidi tamamen son bulunca Türk Ordusu gözlerini Boğazlara ve Trakya’ya çevirmiştir. Türk Ordusunun Boğazlara doğru geldiğini gören İngilizler tehditler içeren telgraflar yollamışlar ve olası bir savaşa hazırlanmışlardır. Türk kuvvetleri tehditlere aldırış etmeyip ve kararlı bir şekilde davranması üzerine, İngilizler tarafından barış teklif edilmiştir.

Böylece “Mudanya Ateşkes Antlaşması” imzalanarak, İstanbul, Boğazlar ve Trakya ek bir savaş yapılmadan TBMM’ye teslim edildi. Ayrıca, bu toplantıda Türk Devleti, Lozan Barış Konferansı’na davet edildi. Lozan’da Türk Devletini İsmet Paşa’nın Başkanlığında temsil eden Türk Heyeti Sevr’i yırtıp atmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olan Lozan Barış Antlaşmasını imzalamıştır.

Sevgili Gençler, bugün de EGE’de, AKDENİZ’de, KIBRIS’ta BATI TRAKYA’da, Balkanlarda, Ortadoğu’da, Kafkaslarda ve Türk’e husumet besleyen diğer coğrafyalarda, TÜRK EVLATLARININ KANINI İÇMEK için KİN ve NEFRETLE şeytani planlar yaparak pusuda bekleyenlerin ve dün olduğu gibi bugün de onlarla iş birliği yapabilecek alçakların olduğunu hiçbir zaman UNUTMA…

Vatan topraklarının İşgaline başlandığı 13 Kasım 1918’den, 6 Ekim 1923’e kadar düşman çizmelerinin Türk halkının onurunu, şerefini, ırzını, namusunu çiğnemesine karşı çıkıp, “geldikleri gibi giderler” diyerek zamanın Büyük Devletlerine kafa tutan ve aziz Türk Milletiyle birlikte Kurtuluş Savaşı sonunda hepsini vatan topraklarından kovan Büyük Önder ATATÜRK’ün fikirleri, ilke ve inkılapları bizi aydınlatan ve gelecek yüzyıllara taşıyacak olan rehberimizdir.

Başta ATATÜRK ve Komuta Heyeti olmak üzere Tüm İstiklal Savaşı kahramanlarını, şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum, ruhları şad, mekanları cennet olsun…

SÜHEYL ÇOBANOĞLU

RUBASAM Bşk. V.

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb