reklam reklam reklam
Ana Sayfa Sür Manşet, Yazarlar 18.12.2022 1067 Görüntüleme
Mehmet Mahmut YILDIZ

ŞAHLANIŞ HAREKETİ GENEL BAŞKANI

YALNIZ SANA VERİLEN DEĞİL HER OY KUTSALDIR

Necip Fazıl Kısakürek’in ünlü şiirlerinden biridir.

“Duysun tüm dünya! Duysun şimdi, yeter artık diyen masumların sesini.

Bitsin bu esaret! Hadi ayağa kalk, bitsin bu hasret!

Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes,

Ey kahpe rüzgâr! Artık ne yandan esersen es!”

Bu şiir, yazıldığı dönemde ve ondan sonraki uzun zaman diliminde ülkemizin kendini ezilmiş, ihmal edilmiş, zulme uğramış hisseden dindar kesiminin duygularının ifadesiydi.

Olaya genel manada baktığımızda da İslam inancına bağlı diğer toplumların da benzer bir ruh halinde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çağdaş refah düzeyine doğru yol alan otobüsü kaçıran ve ona yetişme umudunu da kaybeden İslam âlemi ve dünyanın tüm ezilmişleri, bu ezikliğin ve çaresizliğin içinde yıllarca yaşadı ve hâlâ da yaşamakta. Bu durumun nedenlerine kafa yorarken de kabahatin çoğunu kendilerinde aramak yerine kolayı seçerek kaçan otobüsü taşlama, o otobüsün ardından küfretme yolunu seçtiler. Dolayısıyla içleri kinle, nefretle, öfkeyle dolu olsa da bir türlü o seviyeye gelemediler. Yöneticileriyle el ele cehenneme çevirdikleri memleketlerinden kaçarak o taşladıkları, küfrettikleri ülkelerde üçüncü sınıf vatandaşlık elde etmek uğruna denizlerde, nehirlerde telef oldular, olmaya devam ediyorlar.

Memleketimizin kendini ezilmiş hissedenleri de içinde bulundukları durumdan kurtulma ümidiyle kendilerine atılan her ipe tutunma eğilimindeydiler. Bu iplerin sonuncusu ve en sağlamı da Tayyip Erdoğan ve onun kurucuları arsında yer aldığı, giderek de her şeyi olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi oldu. Bu parti Necip Fazıl’ın şiirindeki gibi surda açılan bir delikten kaleye girmeyi başardı ve zamanla kalenin tek hakimi haline geldi.

Geldikten sonra ne oldu derseniz maalesef çok olumlu şeyler söylemek mümkün değil. Kaledekilerden ve kalede yaşananlardan çok şikâyetçiydiler. Kaleye yeni, insani ve İslami bir düzen getireceklerdi. Kalede üç Y olarak tanımladıkları ‘YOLSUZLUK, YOKSULLUK ve YASAK’lar olmayacaktı. Vatan sathına ve insanların yüreğine huzur hakim olacaktı. İnsanlar yatağa aç girmeyecekti. Türkiye’de bir özgürlük havası hakim olacaktı.

Oysa bunlar hemen kalenin şeklini aldılar, çok kısa sürede kaledekilere benzediler. Onların sahip olduğu ne varsa yağmaladılar. Üstelik daha aç, daha öfkeli ve kindar oldukları için durmasını ve doymasını bilmediler. Kolayca yolsuzluk yapabilmek için ihale yasasını 200 kez değiştirdiler. Özel ve olağanüstü şatlarda uygulanması gereken davet usulünü sıradan işlerde de uygulayarak bütün ihaleleri kendi adamlarına verdiler. Liyakat çöpe atıldı. Torpil en geçerli atama yöntemi oldu. Yazılı sınavda 90-100 puan alanlar, mülakatta elendiler. Çalışanın milli gelirden aldığı pay %36’dan % 23’lere geriledi. Her ile üniversite, her ilçeye yüksek okul açıldı; ama mezunları iş bulmak için kırk takla atmak zorundalar.

Yasama fiilen devre dışı. Kanunların yerini Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri aldı. Dışarıdan atanmış bakanlar, kendilerini parlamentonun üzerinde görme hastalığına tutulmuş.

Yargı en üst düzeyde cumhurbaşkanlığının emir kulu durumunda. İktidar işine gelmeyen anayasa mahkemesi kararlarını bile tanımıyor. Alt derece mahkemeleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyor. Adil davranma çabasındaki hakimler sürgün ediliyor. Lafa gelince de “Türkiye’de yargı bağımsızdır.” diyerek toplumla dalga geçiyorlar. Türkiye’de yargı, zincirsiz köleler sınıfıdır artık. Adalet sokağa düşmüştür. Mülkün değil sarayın temelidir.

Türkiye 1938’den sonra yeni bir mecraya sokuldu. Ekonomik olarak sıkıntıya girdikçe giderek dışa bağımlı oldu. Pek çok kez ABD ve AB ülkelerinden verilen direktiflerle yargıya bizzat Cumhurbaşkanı tarafından emir verilerek sanıklar serbest bırakıldı. Paranın hatırına katil Suud Prensi ile, FETÖ darbesinin destekçisi BAE, darbeci Sisi ile, daha da üzücüsü tescilli Filistinli katili İsrailli yöneticilerle sarmaş dolaş olundu. İktisadi bağımsızlık ortadan kalkınca ne siyasi bağımsızlık kalır ortada ne hukuki bağımsızlık. Davulun hamalı siz olsanız da tokmak başka güçlerin elindedir.

25 yıl önce şiir okudu diye Diyarbakır DGM tarafından hapse mahkum edilen ve siyasi yasaklı hale getirilen Erdoğan, bugün durmadan hakaret ettiği CHP’nin verdiği anayasa desteği sayesinde prangalarından kurtularak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna yükseldi. Yazık ki şimdi kendi buyruğundaki hakimlerden birini alet ederek daha önce kendisini iki kez yenen ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını en yüksek oy oranıyla kazanan Ekrem İmamoğlu’nu siyaset dışına atmaya çalışıyor. Bu ne hırs, bu ne gaflet ve bu ne büyük bir yanılgıdır.

Sayın Erdoğan kendi üzerindeki olumlu etkisini gördüğü bir yasaklamayı şimdi İmamoğlu üzerinde deniyor. Ona naçizane tavsiyemiz yalnız kendine verilen değil her partiye verilen oyun kutsal olduğunu kabul ederek vatandaşın oyuna saygı göstermektir. Bunu yapmadıkça bugüne dek pek çok kez başarıyla çıktığı sandığa gömülmekten kurtulamayacaktır.

MEHMET MAHMUT YILDIZ

ŞAHLANIŞ PARTİSİ GENEL BAŞKAN VEKİLİ

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb