Her yıl Nisan ayı sonu veya Mayıs başında Beykoz Yalıköy açıklarında kurulan ve “Tarihi Beykoz Dalyanı” olarak bilinen dalyan, bu yıl da denize indirildi. Yalnızca bir avlanma yöntemi değil, aynı zamanda bir kültürel miras olan dalyanlar, özellikle fotoğraf sanatçılarının da İstanbul’daki vazgeçilmez mekanları arasında yer alıyor.
Osmanlı’dan Günümüze Uzanan Avcılık Mirası
Dalyan balıkçılığı, Osmanlı döneminden bu yana uygulanan en eski balık avlama yöntemlerinden biri olarak biliniyor. Denize kazıklar çakılarak ağlarla yapılan bu sistemde, bazı ustalara göre avlanma için fırtınalı hava şart. Deniz suyunun bulanmasıyla yönünü kaybeden balıklar, ağlara daha kolay takılıyor.
Ancak dalyanların ekosisteme etkisi konusunda balıkçılar arasında fikir ayrılıkları bulunuyor. Özellikle büyük teknelere sahip balıkçılar, “Bizlere belirli tarihlerde avlanma yasağı varken, dalyanlar serbestçe avlanabiliyor mu?” diyerek sisteme eleştiriler yöneltiyor.
Evliya Çelebi’nin Kaleminden Dalyan Heyecanı
Yüzyıldan bu yana Beykoz’un sahil hattında süregelen bu gelenek, ünlü seyyah Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eserinde de yer bulmuş. Çelebi, gözcülerin yüksek direklerden balıkların gelişini haber verdiği anları ve avın heyecanını şu cümlelerle aktarıyor:
“…Direğin tepesindeki adam, kılıç balıkları geldiğinde elindeki taşı denize atar. Taş ‘cum’ diye düşünce, balıklar limana doğru yönelir. Ağzı açık ağlara girerler, gözcü ‘Alâ!’ diye bağırır, avcılar da balıkları ağın içinde mızrak ve tokmaklarla avlarlar…”
Bugün Beykoz sınırlarında, geçmişteki 52 dalyan alanından yalnızca bir tanesi yaşatılıyor. İstanbul’un son dalyanı olarak kabul edilen bu yapı, Yalıköy önlerinde kuruluyor ve her ilkbaharda Beykozlular için bir merak ve heyecan vesilesi oluyor.
Merhamet: Ağ Onarmanın Sessiz Sanatı
Dalyan kurulumunu görüntülemeye giden bir fotoğrafçının yaşadığı anlamlı an, bu kültürün ruhunu da gözler önüne seriyor. Ağ onaran bir ustaya rastlayan fotoğrafçı, “Sen bu işe ne denir, bilir misin?” sorusuna önce cevap veremiyor. Ardından gelen yanıt ise, dalyan kültürünün inceliğini özetliyor: “Merhamet derler bu işe.”
Araştırmalarla öğreniliyor ki, balıkçılıkta yırtılan ağları onarma işine eskiden “meremet” denirken, halk arasında zamanla bu kelime “merhamet”e dönüşmüş. Bu, hem sözcükteki dönüşüm hem de işin taşıdığı anlam bakımından son derece çarpıcı bir örnek.
Asırlık bir gelenek, sessiz bir ustalık ve denizin huzurlu sabrı… Beykoz dalyanı, sadece bir avlanma yöntemi değil; kültür, tarih ve emeğin iç içe geçtiği bir yaşam biçimi olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor.