reklam
reklam reklam reklam
Ana Sayfa Sür Manşet, Yazarlar 10.01.2021 1310 Görüntüleme
Mehmet Mahmut YILDIZ

ŞAHLANIŞ HAREKETİ GENEL BAŞKANI

YOKSA…

Yoksa biz insanoğlu; sevmeyi mi unuttuk?

Şefkat göstermeyi, merhamet etmeyi, hoş görmeyi, affetmeyi, bağışlamayı, makul ve makbul düşünme seciye ve karakterimizi mi yitirdik!

“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” bizim şiar ve düsturumuz, bizi biz yapan değerlerimizden sadece biri değil miydi?

Lazım olana şefkat, ihtiyacı olana inayet, muhtaç olana merhamet…

Hülasa bize yakışan, hulusi bir kalp ile nazar ettiğimiz her nesnede Sanat-ı Rabbaniyi müşahede ve mürakabe ederek, sanatkara hürmeten eserine saygı ve muhabbet beslemek…

Zira “birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamaz, İman etmedikçe de Cennete giremezsiniz.” buyruğu kime?

Gördünüz mü siz, kalbe ağır gelen hiçbir sevgiyi?

Binaenaleyh sevginin adresi bizatihi kalpler değil mi?

Paylaşıldıkça büyüyen ve genişleyen, samimiyetle izhar edildiğinde de açılmamakta direnen bir kapı görüldü mü sevginin karşısında…

Ne diyordu bozkırın tezenesi;

“Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca,

Akar can özümden sel gizli gizli,

Bir tenhada can cananı bulunca,

Sinemi yaralar yaroy yaroy yaroy…”

Galiba biz unuttuk sevmeyi, sevilmeyi…

Unutturdular bize, Hak için sevmeyi, hak ettiğimiz kadar sevilmeyi…

Kavrayamadık bulutların yağmurla, yağmurun toprakla olan muhabbet ve münasebetini.

Kıştan sonra baharın, yağmurdan sonra güneşin, fırtınadan sonra sükunet ve huzurun doğanın tabii dengesinden neşet ettiğini ve asla birbiriyle çelişmediklerini…

Doğal olan buydu aslında, sevginin kardeşiydi saygı.

Olmazdı, yürümezdi, düşünülemezdi birinin diğerinden firakı.

İşte bu noktadan başladı tahribat!

Sevgi kelimesi yerine Aşk’ı ikame ettik.

“Seni seviyorum” demek yerine Aşkım demeyi modernizm kabul ettik.

Eşimizden başladık önceleri Aşkım demeye…Oysa Karı- Koca tabiri değil miydi doğrusu ve tabii olanı…

Sonra da sırasıyla çoluğumuzu, çocuğumuzu, torunumuzu, hatta evde beslediğimiz Kedi- Köpeğimize varana dek Aşkım diyerek ifade eder olduk sevgimizi.

Şimdiler de köşe bucak SAYGI arıyor lakin bulmakta zorlanıyoruz değil mi?

Ne çocuklarımızdan,

Ne torunlarımızdan,

Ne de küçüklerimizden beklediğimiz saygıyı göremediğimizi düşünüyoruz.

“Hakkımız var mı” sorusunu vicdanlarımıza sormanın zamanı gelmedi mi hâlâ!

Doğrusunu isterseniz… Aşka boğduk sevgiyi, kör etti aşk gözümüzü!

Galiba kendimiz hazırladık kendi sonumuzu…

Sevgiyi, saygıyı, şefkati, muhabbeti, hoşgörü ve sadakati ve hatta aşk denen o uluhi kavramı bir kasede cacık yaparak sarımsağa kurban ettik.

Oysa her biri, bir farklı değerdi.

Her ne kadar ilintili görülse de birbirleriyle, ihtiva ettikleri mana ve kuşattıkları alanlar genişti ve çok farklıydı biri diğerinden…

İlanihaye… inandığımız gibi yaşamak yerine, yaşadığımız gibi inanmaya başladığımız gün kaybettik rotamızı.

Şimdi okyanuslarla boğuşuyoruz çaresizce… Bizi selamete götürecek rotayı arıyoruz hep birlikte…

Ey nefsim, şimdi desem ki kendi kendime…

Kaybettiğin değerleri arıyorsan… ki öyle!

İlk düştüğün yere, ilk zayi ettiğin noktaya bak!

Elbette seveceğiz, sevmeliyiz de yaratılan her varlığı, Kediyi, Köpeği, Kurdu, Kuşu, Böceği, Örümceği Allah rızası için…

Lakin, önce makul ve makbul İNSAN olmayı hedefleyecek İNSANLARI seveceğiz…

İNSAN gibi,

ADAM gibi,

KADIN gibi

ERKEK gibi…

En kalbi Saygı ve hürmetlerimi arz ederim.

Mehmet Mahmut Yıldız

Şahlanış Partisi Genel Başkanı

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb