reklam
Ana Sayfa Yazarlar 23.06.2017 1409 Görüntüleme

Kilise Çanı

Türkiye’de güvenlik ve adaletin tesisine dair önlemler genelde olay olduktan sonra akla gelir. Sorun oluşmadan evvel önleyici tedbirleri almayıp, olay sonrası idari işlemleri yapmayı “görev yapmak” zanneden yerleşik zihniyete, bir de kumpasçılık, adaletsizlik, hukuksuzluk, duyarsızlık eklenince vatandaşın devlete ve sisteme tüm güveni kaybolur.

Kıssadan hisse mealinde,  bir hikayeyi paylaşarak konuyu biraz daha açmak istiyorum…

Çok eski yıllarda İngiltere’de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınıp herkese duyurulurmuş. Bir asil öldüğünde iki kez, kralın bir yakını öldüğünde üç kez ve kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış. Günün birinde herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkum etmiş… Ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış.  Ahali merak içinde kalıp papaza koşmuş: “Ey apaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki ölünce çan beş kez çalınsın…” Papaz yanıt vermiş: “Evet Kraldan daha önemli bir şey var!!!  ADALET ÖLDÜ…”

Devlete güvenini kaybeden insanlar ya umutsuzluğun girdabında kahrolur gider, yada gücü yetiyorsa gayrimeşru yollarla ve kaba kuvvetle derdine derman arar.  Bu da toplumu endişe ve güvensizliğe sürüklemekte olup, vatanından kaçıp, huzuru ve güveni bulacağı ülkelere gitme isteğini körüklemektedir.

Olay olduktan sonra gelip tutanak tutmaktan veya problemi çözmek yerine şikayetini ileten vatandaşa sorun çıkarmaktan, başka bir şey yapmayan sistemden kimse hoşnut olmadığı gibi kamu huzurunu sağlamadığı da gerçektir. Herkesin kendi hukukunu inşa etmeye çalıştığı ve adaletin olmadığı bir toplumun varabileceği yer, uluslararası alanda üçüncü sınıf bir toplum olmaktan öteye gidemez.  Asayişin sağlanamadığı, adalet ve hukuku defolu, değerlerin erozyona uğradığı, geleceğe yönelik endişeleri olan bir yapı, toplumsal huzuru ve barışı dinamitleyen, insanı vatandaşı olduğu ülkesinden soğutan en önemli sebeplerden biridir. Sadece bu gerekçeleri öne süren nitelikli birçok insan yabancı ülkelere yerleşmekte veya gitmenin çarelerini aramakta olması önemli bir kayıptır.

Müslüman olduğu, alnı secdeye değdiği gerekçesiyle devletin tüm kadrolarına yerleştirilmiş olan dünün makbul adamı olup, bugün adına FETÖ denilen çete mensupların kumpas ve tezgahlarıyla, asker, polis, akademisyen, yargı mensubu, basın mensubu, işadamı, sporcu gibi bir çok masum vatandaşımız, sahte delil ve yalancı gizli tanık iftiralarıyla hukuk katledilerek cezaevlerine tıkılmış, masum insanlar uzun yıllar hapislerde çürütülmüştü. Yedikleri haltlarla yetinmeyen bu hainler, işi azıtarak darbe yapmaya yeltenmişti. Sonuçta sivil halka ateş eden, meclisi bombalayan, kahraman ordumuzu da rezil ederek, 250 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, birçoğunun yaralanmasına sebep olan bu cemaatin mensupları şimdi cezaevlerinde ömür boyu hapis istemleriyle yargılanıyorlar. Ama mağdur ettikleri insanlar hala onların açtığı sorunlarla boğuşuyor. Günlük hayatımızda karşımıza çıkan hukuki konularda sistemin çok yavaş  çalıştığı, sonuçta masum insanların daha da mağdur olduğu ve maalesef ADALETİN ÖLDÜĞÜ  bir düzen insanı isyan ettiriyor.

“Adalet mülkün temelidir” diyorsak, adaletin herkese lazım olduğunu unutmamak ve evrensel kıstaslara uygun bir yargı sistemi kurmak zorundayız. Bunun için sadece yasa yapmak yetmeyeceğinden, hakim ve savcıların da üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü sağlamaları, siyasi, etnik, dini taassuplardan arınmaları ve gerçekten vicdan sahibi ve adil olmaları gerekmektedir ki ADALET ÖLMESİN…

Süheyl ÇOBANOĞLU

RUBASAM Bşk.V.

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb